Sıfır Emisyon ve Lojistik Sektörü
Dağıtım yapan ağır ticari araçlar, karayollarındaki araçların yalnızca yaklaşık %4‘ü gibi düşük bir oranı oluşturuyor. Ancak nitrojen oksit emisyonları ile ince partikül atıklarının yaklaşık yarısından ve sera gazı emisyonlarının düşük bir oranından sorumludur. Sıfır emisyon fosil yakıt kullanımından doğan tüm emisyonun bertaraf edilmesi anlamına gelmektedir.
Bu kirlilik, dağıtım merkezleri ve liman tesisleri gibi büyük nakliye merkezlerine yakın bölgelerde ikamet eden toplum sağlığının yanı sıra çevreye ciddi zararlar veriyor. Bu belirtilerin ışığında dizel yakıttan uzaklaşıldığına ve sıfır emisyona geçileceğine dair işaretler günden güne artıyor.
Sıfır emisyon için umut var dedirten gelişmeler
İlk olarak, sıfır emisyonlu elektrikli kamyon ve otobüs seçenekleri, yapılan Ar-Ge faaliyetleri sonucunda geliştirilen şarj altyapısı ile birlikte daha kolay erişilebilir hale gelmektedir. Aynı zamanda, ulaştırma ile görevli kamu kurumları ve özel şirketler bu şarj alt yapısı için yapılan yatırımlara ön ayak olmaktalar.
İkincisi, Proterra, Rivian ve Tesla gibi pazara yeni giren girişimci şirketlere ek olarak, geleneksel kamyon ve otobüs üreticileri sıfır emisyon teknolojisine yaptıkları yatırımlarını hızlandırıyor. Mercedes-Benz, MAN, Scania ve Volvo gibi şirketler araç geliştirme faaliyetleri ile üretim tesislerine yönelik yatırım için ciddi oranlarda kaynak ayrıldığı bilinmekte.
Üçüncüsü ise, filo yönetimleri elektrikli ağır ticari araçları ilgiyle karşılıyor. Büyük çaplı filolar ise bu alanda önemli kaynaklar ayırıyor. Amazon gibi çok sayıda Fortune 500 şirketi araçlarından bazılarını sıfır emisyonlu alternatiflere geçirme taahhüdünde bulunduğunu basından öğreniyoruz. Akaryakıt fiyatlarına bağlı olarak, filolar için yakıt tüketimi her geçen gün daha önemli bir konu olmaktadır. Elektrikli ağır ticari araçların bu noktada ticari işletmelere ciddi maliyet avantajları getireceği düşünülmektedir.
Son olarak, yakın dönemde sıfır emisyonlu araçların piyasaya sürülmesini destekleyen bir dizi yerel ve eyalet politikalar mevcut. Sektördeki araç ve komponent üreticileri ise bu politikalar doğrultusunda çalışmalarını yüksek motivasyon ile ilerletmektedir.
Kamu politikaları ve otomotiv sektörüne ait kurumsal hedefler açısından çok önemli bir ivme var. Buna rağmen otomotiv sektöründeki veriler ve iklim olayları bunun yeterli olmadığını gösteriyor. Özellikle çevre için daha seri adımların hayata geçirilmesine ihtiyaç duyuluyor.